Google, her gün milyonlarca aramaya yanıt veren bir dev. Her saniye 6,3 milyon arama yapıldığı ve günlük toplamda 9 milyar aramaya ulaşıldığı tahmin ediliyor. İnternet trafiğinin büyük bir kısmı Google aramalarına dayanıyor, çünkü kullanıcılar genellikle ilk birkaç arama sonucunu tıklayıp, diğer bağlantılara nadiren göz atıyor. Bu durum, Google’ın dünyadaki bilgi deneyimimizi nasıl şekillendirdiğini gösteriyor ve arama sonuçları, üzerinde büyük etkisi olan bir sistem haline gelmiş durumda. Ancak bu etkiler, bazı uzmanlar tarafından, Google’ın kullanıcıları yalnızca istediklerini duymaya yönlendirdiği bir duruma dönüştüğü şeklinde eleştiriliyor.
Önde gelen bir görüşe göre, Google, insanların önyargılarını pekiştiren bir sistem olarak işliyor. South Florida Üniversitesi’nde görev yapan Doç. Dr. Varol Kayhan, “Google’ın sağladığı bilgiler, tamamen arama sonuçlarıyla ilgili bir bakıma bizim elimizde olan bir şans gibi. Ancak, neyi bulacağımız konusunda Google’ın kararları çok büyük bir yer tutuyor” diyor.
Google Aramalar’ı yöneten algoritmalar, her gün milyonlarca veri arasında sıralama yaparak kullanıcıya sunuyor.
Bu algoritmalar, kullanıcıların arama geçmişine, tıklama alışkanlıklarına ve diğer benzer veriye göre sonuçları özelleştiriyor. Ancak bu sistem, bazı durumlarda insanları istediklerini duymaya itiyor ve bu da toplumda var olan önyargıların ve bölünmelerin daha da derinleşmesine neden olabilir.
Dijital Pazarlama Müdürü Sarah Presch, birkaç yıl önce Google’ın arama sonuçlarıyla ilgili bazı sorunları fark ettiğini anlatıyor. Özellikle Google’ın sağlıkla ilgili konularda, birden fazla görüş sunarak kafa karışıklığı yarattığını gözlemlemiş. Örneğin, “kahve ve hipertansiyon arasındaki ilişki” üzerine yapılan aramada, Google’ın hızlı özet sonuçları, sağlık alanındaki güvenilir kaynaklardan birini alıntılayarak, kahvenin tansiyon üzerinde kısa süreli ama büyük bir etkisi olduğu bilgisini verdi. Ancak başka bir aramada, “kahve ve hipertansiyon arasında bir bağ yoktur” diye yapılan arama, yine aynı kaynaktan, kafeinin uzun vadeli etkileri olmadığına dair bir sonuç sunuyordu.
Presch, bunun gibi örneklerin sıkça karşılaşıldığını ve Google’ın kullanıcıların ne aradığını anlayarak, onlara genellikle istediklerini gösterdiğini belirtiyor. Bu, bir bakıma Google’ın büyük bir “önyargı makinesi” haline geldiğini düşündürüyor. Ancak, Google bu eleştirilere karşılık olarak, kendisinin yalnızca kullanıcılara en kaliteli ve en alakalı sonuçları sağladığını, internetin farklı görüşlerine açık erişim sunduğunu savunuyor. Buna göre, kullanıcılar sadece kendi aradıkları bilgilere değil, tüm kaynaklara ulaşabiliyorlar.
2013 yılında yapılan bir araştırma, kullanıcıların internette yanlı haberlere maruz kalmalarının nedeninin yalnızca Google’ın yanlı içerikleri sunması değil, aslında insanların daha çok tıkladığı içerikler olduğunu ortaya koymuştu. İnsanlar, kendi görüşlerini destekleyen verilere yöneliyor ve karşıt görüşleri reddediyor. Bu durum, “doğrulama yanlılığı” olarak tanımlanabilir; insanlar zaten inandıkları görüşleri doğrulayan bilgiye daha fazla ilgi gösteriyorlar. Ancak bu araştırmada, Google algoritmalarının hala sorunsuz işlediği öne sürülse de, uzmanlar bunun tüm sorunları çözmediğini ifade ediyor.
Google’a karşı son dönemde açılan tekelcilik davalarında ortaya çıkan bazı bilgiler;
Google’ın arama motorundaki teknikleri nasıl yönettiğini gösteriyor. 2016 yılında şirket içinde yapılan bir sunumda, Google mühendisleri, “Çoğu belgeyi anlamıyoruz; biz yalnızca insanların neyi tıkladığını izliyoruz. Eğer bir belge olumlu tepki alıyorsa, o zaman bu belgeler doğru kabul ediliyor” demişlerdi. Bu ifade, Google’ın arama sonuçlarını sadece insanların tepkilerine göre şekillendirdiğini ve bu şekilde en çok beğenilen sonuçları öne çıkardığını gösteriyor. Bir Google sözcüsü ise bu tür içeriklerin eski olduğunu ve şu anda çok daha gelişmiş bir sistemin kullanıldığını belirtiyor.
Bununla birlikte, Google’ın kullanıcıların ihtiyaçlarına göre yanıt verdiği ve “sizin için en doğru sonuçları” sunduğu savunması, bazıları için hala geçerliliğini koruyor. Yine de, Google’ın arama motorunun zaman içinde bir “cevap motoruna” dönüştüğü eleştirileri de gündemde. Bu dönüşüm, Google’ın sadece başkalarının yazdığı içerikleri göstermediği, aynı zamanda soruları doğrudan yanıtladığı bir yapıyı içeriyor. Google’ın sunduğu Yapay Zeka Özetleri (AI Overviews) gibi özellikler, bu dönüşümün en belirgin örneğidir. Ancak bu durum, tek bir doğru cevabın bulunmasının zorlukları ve potansiyel hatalarla ilgili kaygıları da beraberinde getiriyor.
Mark Williams-Cook, “Geçmişte Google başkalarının yazdığı içerikleri gösteriyordu. Artık ise kendi cevabını veriyor ve bu da sorunları daha da artırıyor çünkü doğru cevabı bulma konusunda yalnızca bir şansı var” diyor. Google’ın bu sorunu nasıl çözebileceği hala belirsiz. Bu konuda yapılan eleştiriler, Google’ın doğru bilgi sunma sorumluluğu taşıyıp taşımaması gerektiği konusunda geniş bir tartışma başlatmış durumda.
Sonuç olarak, Google’ın sunduğu bilgiler ve arama sonuçları, her ne kadar özgür erişimi sağlayan bir platform olarak kalsa da, kullanıcıların inançlarını pekiştiren bir araç haline gelmiş olabilir. Bunun, toplumsal bölünmeleri ve önyargıları derinleştirme potansiyeli bulunuyor. Bu durumda, Google’ın sorumluluğu nedir ve bu durumu düzeltme sorumluluğu ona mı ait? Bu sorular, günümüzde hala yanıtlanmamış tartışmalar arasında yer alıyor.